|
Özneler ve Nesneler
Evrensel Kaynak Güç
Verme -Alma İşlemi
Bireysel Gerçek Bütünler
Gerçek Sevgi
Dörtlü Durum Temeli
Üçlü Nesnel Amaç
Aile Birimi
Yaradılışta Dörtlü Durum Temeli
Sonuç
Evren, birbiri ile bağlantısı olmaksızın, zaman mekan boyutları içinde amaçsız olarak gelişigüzel hareket eden bir varlıklar silsilesi değildir. Tam tersine yaradılış, birleştirici bir amaç etrafında ve belli bir düzen içinde birbirine bağlı olarak ilişkide olan varlıkların yer aldığı bir dengeler sistemidir. Eğer öyle olmasa idi, ortak elemanların ve de evrendeki yasaların varlığını temel alıp, onları tanımlayıp, anlamaya çalışan bilim için bir çalışma zemini de söz konusu olamazdı. Ancak şu da bir gerçek ki, tek başına bilimin, yaradılışın içsel tamamlayıcı boyutunu anlamadan, gerçeğin tam bir anlayışına ulaşması mümkün değildir.Bir önceki konuda da belirtildiği gibi evrendeki eşsiz uyum ve düzen, Tanrı'nın daha başlangıçta yaradılışa görünmez içsel tabiatlarla birlikte kattığı özellik ve amaçlardan kaynaklanmaktadır. İşte bu görünmez ve içsel gerçeklerin dışsal ifadeleridir.
Bilim, tek başına fizik dünya gerçeklerini algılamakta yetersiz kaldığı için, "Tanrı yaradılışla ilişkisini hangi bazlarda sürdürüyor? Görünmez sebep dünyası ile görünür fizik dünyanın ilişkisi ne boyuttadır? Varoluşun ve yaşamın kaynağı nedi? İkililik karakterleri arasındaki ilişkilerin evrensel dinamiği nedir? Yaradılışı var olup, gelişmeye yeterli kılan temel yapılar nelerdir? ..." gibi cevap vermekte zorlanılan pek çok soruya bu başlık altında açıklık getirilmeye çalışılan konulardan bazılarıdır.
Her çeşit varlığın ikililik karakterleri, birbirleri ile olan dinamik bir ilişki çerçevesinde vardırlar. Birbirleri ile bu karŞılıklı iliŞki zemininin oluşabilmesi için bu varlıklardan birinin, yönlendirici ve harekete geçirici, diğerininde karşılık veren pozisyonda olmaları gerekir. Prensip, bu harekete geçirici birimi özne, karşılık vereni ise nesne olarak adlandırmaktadır. Buna göre Tanrı, Kaynak Özne, yaradılış ta Onun nesnesidir. İnsan ise yaradılış bünyesi içinde diğer varlılara göre özne pozisyonundadır. Diğer varlıklar da belli bir hiyerarşik düzen içinde özne-nesne pozisyonlarını paylaşırlar. Bu varlık zinciri içinde tüm varlıklar, hem varoluşun ve yaşamın kaynağı olan Yaratıcı Tanrı'ya, hem de bu çeşitli bireysel varlıklar olarak uyumlu bir bütünün parçaları olarak birbirlerine bağlıdırlar. Tüm evrenin öznesi olarak Tanrı, yaradılışın dışsal formuna göre içsel bir karakter ve yaradılışın karşılık veren, feminen tabiatına göre maskülen nitelikli bir başlatıcı, harekete geçirici konumuna sahiptir.
Özne ve nesne ilişkisi çerçevesindeki bu hiyerarşik düzen, yaradılıştaki pek çok varlık, tür ve çeşidi de Tanrı'ya bağlar. Bu arada özne-nesne arasındaki büyük çaptaki ilişkiler de, tabiatın bünyesindeki alt varlıkların korunup, gelişimini sağlar. Örneğin, proton ve elektronlar atomları, katyon ve anyonlar moleküleri oluşturmak üzere biribirleri ile etkileşime girerler. Bitkiler, ercik ve dişicik birimleri arasındaki polinasyon, hayvanlar ise erkeği ve dişisinin çiftleşmesi yolu ile türlerini çoğaltırlar.
Her varlık, kendi bünyesindeki birleşik parçaların birbirleri ile olan özne-nesne ilişkisi yolu ile varlığını korur ve sürdürür. Böylece, bir insan yaşamı, vücudundaki hücre, organ, uzuv, sinir ve dolaşım sistemlerinin vb.işleyişlerine bağlı olarak milyonlarca özne-nesne iliŞkisi içinde vardır. Kalp ve ciğerler örneğin, kan dolaşımına yeterli oksijeni sağlamak için birbirleri ile işbirliği yaparken, arter ve damarlar kanın tüm vücuda yayılımı gibi bir diğer hayati görevi yerine getirirler. Merkezi ve yan sinir sistemleri de kas ve kemik hareketleri gibi vücut fonksiyonlarını düzenlerler. Bu örnekte, beyin tarafından yönetilen sinirler özne, kontrol ettikleri kaslar ise nesne durumundadırlar. Ama öte yandan da, kas-kemik ilişkisinde, kaslar kemikere göre özne pozisyonunu yüklenirler. İnsan vücudundaki her parça, varoluş amacını, vücudun diğer birimleri ile arasındaki özne-nesne iliişkisi çerçevesinde yerine getirir.
Tanrı, yaratmış olduğu sayısız özne ve nesne ile nasıl bir bağlantı içindedir? Bir enerjinin harekete dönüşmesinde bu hareketin oluşması için nasıl bir araç gerekir ise, Tanrı'nın da yaradılışı ile karşılıklı ilişkisinde yaradılışta Tanrı'nın enerjisini alabilecek bir zeminin olması gerekir. Yaradılıştaki özne-nesne çiftleri, Tanrı'nın sevgi ve gücünün akıcılık kazanması için gerekli kanalı oluştururlar. Gerek özne gerekse de nesneler, Tanrı'nın ifadeleri olarak, Tanrı'daki özne ve nesnel özellikleri yansıtmak üzere yaratılmışlardır. Tanrı'nın tabiatını yansıtmakla, Tanrı ile Yaradılışı arasında bir enerji akımını mümkün kılarak Tanrı ile ortak elemanları paylaşırlar. Evrensel Kaynak Enerji, Tanrı'nın dışsal formu harekete geçtiğinde, Evrensel Kaynak Güç'e dönüşür. Tanrı'nın yaradılışına aktardığı bu evernsel temel güç, varlıkların varolma, varlığını koruyup, sürdürme ve çoğalmalarını mümkün kılacak enerjiyi sağlar. evrensel kaynak güç, Tanrı'yı yaradılışına bağlar ve dinamizmi için gerekli gücü sağlar.
Evrensel Kaynak Gücün hareketi ile her özne, kendisini tanmamlayacak nesnesi ile iliŞki içinde olmak durumundadır. Yaradılışta birbirinden ayrılmış özne ve nesneler Tanrı'nın birliğinin yansıtan birimlerdir ve ancak kendi seviyelerine uygun bir uyum içinde. birleştiklerinde, özne ve nesnenin Tanrı içindeki mükemmel uyumunu sergileyebilirler.
Özne ve nesnenin ilişki içind olabilmeleri için, birbirlerine hitap edebilecek karşılıklı bir karakter zeminine ihtiyaçları vardır. Böyle bir ortak zemin oluşturduklarında, her birinde bulunan evrensel kaynak gücün hareketi ile birbirleri ile alıp verecekleri bir enerji ilişkisini yaratabilirler. Bu verme-alma işlemi, özne ve nesneyi, herbiri diğeri ile ilişkisinde Yaratıcı olan Tanrı'daki özne-nesne özelliklerine benzer bir birlik oluşturacakları ve ilişkileri ile ulaşacakları bir tamamlanma sürecine yönlendirir
Özne ve nesne, evrensel kaynak güç tarafından, uyumlu ilişkiler yaratmaya yetkili kılındıklarında verme-alma işlemine girerler ve harekete geçip verme-alma hareketi gücünü harakete geçirirler. Bunlar, yaşamın, varoluş, hareket ve çoğalma gibi boyutları için gerekli somut temellerdir. Evrensel Kaynak Enerji, yaşamın elle tutulmaz, gözle görülmez soyut kaynağı, Evrensel Kaynak Güç de soyut temelidir. Verme-alma hareketlerindeki güçler ise yaşam için gerekli ele tutulur gözle görülür somut temelleri hazırlarlar.
Varlık ve yaşam, ancak birbirleri ile verme-alma işlemini sürdüren özne ile nesne arasında oluşan enerji akımı ile mümkündür. Örneğin nefes alma olayında insanlar yalnızca havayı içlerine çekiyor olsalar idi bu yaşamaları için yeterli olmayacaktı, ya da yine aynı şekilde kan dolaşımı olayı, yalnızca temiz kanı kalpten vücuda taşıyan damarlarla mümkü olamazdı. Dolayısı ile sistemlerin gereği gibi çalışıp, yaradılışın varlık ve sürekliliği, özne ve nesne arasındaki alma verme işlemlerinin, sağlıklı bir biçimde sürmesi ile büyük paralellik içindedir.
Bugün bilim, böylesi bir akıcılıkiçinde var olup, gelişen özne nesne çiftlerini ve de verme-alma işlemindeki güçleri çözümlemiş durumdadır. Örneğin nükleer güç, elektrik, ısı, ışık, atom ya da sub-atomik partiküllerarası ilişkiler sayesinde üretilirler. Yerçekimsel enerji planetlerarası ilişkilerle üretilir. Tabiat dünyası için gerekli temeller, evrensel kaynak güçle besli proton ve elektronlar, atomları oluşturmak üzere enerji alıp verdiklerinde yaratılır. Sonrasında da moleküllerin oluşumu için katyon ve anyonlar atomik güç alışverişinde bulunurlar.
Yaşamın üretken boyutu, bitki, hayvan ve insanlar dünyasında gayet belirgindir. Bitkilerde, tohumun oluşumu için gerekli biyolojik güçlerin iretimi ercik ve dişicik birimleri arasındaki karşılıklı ilişki ile oluşur. Hayvanlarda ise, erkek ve dişi hayvanlar, üreme için birbirleri ile çiftleşirler. Erkek ve kadına gelince, onlar da birbirlerini tamamlayıp, uyumlu ve üretken bir çift ooabilecekleri biçimde içsel ve dışsal özelliklerle bezenmiş özne ve nesneler olarak yaratılmışlardır. Erkeğin ruhsal ve fiziksel maskülen özellikleri ile kadının ruhsal ve fiziksel feminen özellikleri mükemmel bir denge içinde varlıklarını sürdürecek şekilde yaratılmışlardır.
İnsan ilişkilerinde, verme-alma işlemi, uyumlu ilişkilerin oluşturulması için esastır. Örneğin, ideal bir öğretmen-öğrenci ilişkisi, öğrenci, öğretmenin doğru eğitmine tam karşılşğı verebildiğinde tesis edilir, öyle ki öğretmen özne Pozisyonunda ilk verme hareketini yaparken, öğrenci de verileni doğru alacak şekilde nesenlik Pozisyonunu tamamlar. Daha geniş çaplı düşünüldüğünde, bir lider, toplumuna doğru yön ve vizyonu vermekle, sosyal yapıların ve kurumların oluşturulabilmesinde, hitap ettiği insanların güvnini kazanabilir. Her çerçevede, bir nsne veya nesneler, öznenin vericiliğine doğru karşılıgı verebildiğinde ilişki sonuca ulaşır ve birlik sağlanabilir. O nedenle, partnerler kim olursa olsun, bir ilişkinin başarısı öncelikle vermeyi gerektirir.
Erkeğin doğal içgüdüsü bir kadınla bütün oluşturup kendini tamamlamaktır. aynı şekilde kadındaki feminen tabiat da ancak maskülen bir özne söz konusu olduğunda kendini bütünleyeceğini bilir. Bu iki birim ancak mükemmel bir birlik oluşturduklarında Tanrı'nın birliğini yansıtabilirler. Erkek ve kadın Tanrı'nın yaradılışının ürünleri oldukları ve de hem fizik hem de ruhsal alanların adeta birer encapsulationu oldukları için birleştiklerinde Tanrı'da var olan özellikleri yansıtan, Tanrı'nın gerçek anlamda bir ifadesi olurlar. böylece birlikleri sonucu oluşan verme-alma işlemindeki güçler, yaşamları ve de ailelerinin yaratılması için temel oluştururlar.
Tanrı'nın tekliği, kendisindeki öznel ve nesnel özellikler olan ilahi içsel-dışsal karakter ve asal pozitiflik-negatiflik arasındaki uyum ile ifade bulur. Her varlıkta Tanrı'daki ikililik özelliklerinin birer uzantısı olan ikililik özellikleri vardır. İnsanlar Tanrı'nın tabiatını en üst düzeyde barındıran varlıklardır o nedenle de Tanrı'nın ifadesi olarak değerlendirilirler. İnsandaki ruhsal tabiatlar Tanrı'nın içsel özelliklerinin, vücutları ise yine Tanrısal dışsal özelliklerin mükemmel birer yansımasıdırlar. Yaradılışta insanın dışında kalan birimler ise, insanların birer ifadesi olarak yaratılmış olup, Tanrı'daki özellikleri sembolik bir biçimde ifade ederler.
Tanrı, kendi ikililik özellikleri arasında gerçek anlamda bir ilişkiye sahip gerçeğin özü olan bir varlıktır. Ondaki bu mükemmellik kendi tekliği içinde yer alan özelliklerin tamamen uyumlu bir verme-alma işlemini sürdürmesi ile sağlanmaktadır. İnsanlığa defalarca esinlenmiş olan Tanrı'nın Sözü, Onun varoluşçu gerçeğinin ifadesinden başka bir şey değildir. Bir varlık her ne zaman ikililik karakterlerini kendi içindse uyum içinde birleştirse ve böylece tanrı'nın birliğini yansıtsa, Gerçek'in bir simgesi ya da bir diğer deyişle bireysel gerçek bir bütün olur. Atomlardan insana değin tüm yaradılış, Tanrı'nın gerçek tabiatına benzemek ve bu benzerliği bütünlemek için gereken çabaları yani varoluş amacını yerine getirme için yaratılmış bulunmaktadır.
Her varlığın yaradılışın bütrünlüğü içimnde üzerine düşen yerine getirmekle yükümlü olduğu bir görevi, sorumluluğu vardır. Varlık yaradılışın düzeni içinde bireysel gerçek bir bütün olarak kendini tamamladığında kendi payına düşen sorumluluğu da yerine getirmiş olur. Örneğin bir katyon proton ve elektronların karşılıklı ilişkisi sonucu ortaya çıkığ, sonrasında bir molekül oluşturmak üzere anyon arayışına girdiğinde, yaradılışın bütünü içinde Tanrı tarafından belirlenmış varlık amacını tamamlar.
İnsandaki bireysel gerçek bütünlükler, erkek ve kadın akıl ve vücutlarını birleştirerek olgunluğa erişip, uyumlu aileler oluşturduklarında mükemmelliğe erişir. Gerçek bir erkek akıl ve vücudunu mükemmel bir birlik içinde birleştirir sonra da yine gerçek bir kadın ile, Tanrı'nın onlar için tasarladığı amaç doğrultusunda aile kurma için bir sevgi birliği oluşturur. Bu iki bütünleşmiş varlık böylece Tanrı’nın asal varlığında olan ikililik karakterlerini, içsel-dışsal ve erkek-dişi olmak üzere kendilerinde mükemmel bir biçimde barındırabilirler. Böylesi bir bütün haline gelmiş gerçek erkek ve kadın, gerçek çocuklara yaşam verecek gerçek ebeveynler olurlar. Dolayısı ile greçek ebeveynlerden çıkış bulan bu gerçek kız ve erkekler, yine gerçek kardeşler olarak büyüyüp, gelişimlerini tamamlayarak gerçek eşler olup, sonuçta onlar da gerçek ebeveynler olurlar. Her erkek, Tanrı'daki maskülen özellikleri, her kadın da feminen özellikleri yansıtıp, mükemmel bir şekilde Tanrı'yı ifade etmek durumundadır.Böylelikle, gerçek ebeveynler temelinden yola çıkarak, Tanrı'nın yaradılışında yer alan gerçek erkek ve kadınlar, O’nun iradesi doğrultusunuda evrende çoğalabilirler.
Tanrı'nın Kalbinin esas tabiatı, hiç bir koşula bağlı olmaksızın sınırsızca kendinden vermektir. Tanrı'nın gerçek varlığının bir ifadesi olan Tanrı sevgisi gerçek sevgidir. Evrensel Kaynak Güç, Tanrı'nın yaradılışı için duyduğu mutlak ve koşul aramayan gerçek sevginin amaç ve yönlendirmesi ile vücut bulur. Tanrı'nın gerçek sevgisi insanlar ve yaradılışın geri kalan birimleri için bir yaşam kaynağı olduğu için, Tanrı, sevgidir diyebiliyoruz..
Tanrı, erkeği ve adını, bitmek tükenmek bilmez gerçek sevgi çeşmesinden sonsuza dek kana kana içsinler diye yarattı. Gerçek erkek ve gerçek kadında, Tanrı'nın sevgisini tümüyle barındırıp, yansıtacakları ve gerçek ebevynler olarak birbirleri, aile bireyleri ve diğer insanlarla verip alacakları, paylaşacakları potansiyel özellikler tümüyle vardır. Çünkü onlarndaki gerçek sevgi potansiyeli, Tanrı'daki sonsuz sevginin birer uzantısıdır. Tanrı, gerçek erkek ve gerçek kadın üçlüsü, gerçek sevgi birliğinde biraraya geldiklerinde gerçek çocukların yaşam bulup, eğitilebilecekleri temel de kendiliğinden oluşmuş olur. Öyle ki gerçek sevginin egemen olduğu bir yuvada gerçek evebeynlerce bakılıp, büyütülen bu çocuklar, kaçınılmaz olarak gerçek erkek ve gerçek kadın özelliklerine sahip olarak gelişecekler ve de çok daha çabuk bir biçimde gerçek ebeveyn olacakları özellikleri edineceklerdir. Gerçek bir aile biriminde yer alan gerçek sevgi; gerçek toplum, gerçek millet ve sonuçta gerçek bir dünyanın da yaratılabilmesi için bir temel oluşturacaktır. Bu temel oluştuktan sonradır ki, insanlar, Tanrı'nın gerçek sevgi, gerçek yaşam ve gerçek soyunu miras almaya hak kazanıp, Onun gerçek anlamda ifadeleri olma ayrıcalığına sahip olabilirler.
Gerçek sevgi, Tanrı'daki içsel uyumu yansıtan gerçek özne-nesne ilişikileri çerçevesinde yer alır. Evrensel olarak, özne ve nesneler Tanrı'nın iradesine uygun olarak ve evrensel Kaynak Güç'ten aldıkları enerji ile karşılıklı hareket ettiklerinde, öznel ve nesnel özelliklerin mükemmel uyum kaynağı olan Tanrı'yı yansıtırlar. Ancak bu noktadan sonradır ki, her iki birimin unsurlarını taşıyan bir üçüncü bütünlük yaratılır. Yaratılan bu varlık, daha önceki Tanrı, özne ve nesne üçlüsünden oluşan üçlüğe, bir dördüncü pozisyon ekler ki, bu her biri belli bütünlük içinde ilişkide olan dörtlü, varoluş amacının tam olarak yerine getirilmesi için gerekli dörtlü durum temeli dediğimiz temeli birlikte oluşturururlar.
Birbirleri ile verme alma olayını gerçekleştiren ve bir bütün oluŞturan bu dörtlüde, her bir birim, diğer üçü ile olan ilişkisindeki amacı, işlevi yerine getirir. Dörtlü durum temelindeki diğer üç birim ile değişik nitelikteki ilişkileri geliştiren her üye kendindeki potansiyeli de doğru bir biçimde kullanmış olur. Örneğin özne, varoluş amacını Tanrı, kendi nesnesi ve de nesnesi ile olan karşılıklı ilişkisi sonucunda yaşam bulan yeni varlıkla olan ilişkilerini mükemmelleştirerek amacına ulaşır. Nesne de yine aynı şekilde varoluş amacını, Tanrı, kendi öznesi ve de ürettikleri yeni varlıkla olan ilişkisini mükemmelleştirdiğinde kendi varoluş amacına ulaşır. Böylece bu şekilde, üçlü nesnel amaç yerine geldiğinde, dörtlü durum temeli de oluşmuş olur.örneğin aile biriminde, Tanrı, baba, ana ve çocuklar, bir diğerini nesne aldıklar ilişki çerçeveleri, dörtlü durum temelindeki üç farklı tip ilişkiyi mükemmelleştirerek, kendi gelişmelerini de tamamlarlar.
İnsan toplumu ele alındığında söz konusu olan dörtlü durum temellerinin içinde en önem taşıyanı hiç kuşku yok ki aile birimidir. Birey, sadece ve sadece aile kanalı ile tam olarak varlık bütünlüğünü ortaya koyabilir ve varoluş amacını yerine getirebilir.
Erkek ve kadın, Tanrı tarafından Onun gerçek sevgisine nesne oluşturacak kapasitede yaratıldıkları için, her ikisinin de en büyük istek ve emelleri sevgiye yönelik olanalardır. Böyle bir istewğin tam anlamıyla gerçekleşmesi ise ancak bir aile bünyesinde söz konusu olabilirr. Çünkü gerçek sevgi, tüm boyutları ile ancak aile birimi içindeki verme-alma ilişkilerinde ifade bulup, kişiye mutlak tatmini getirebilir. Aile bünyesindeki doğal sevgi ilişkilerinin tümü Tanrı'nın idealinin birer parçasıdırlar. Eş-dost, arkadaş, toplum ya da ülke sevgi ilişkileri de kendi çaplarında Tanrı merkezli ailelerin ve dolayısı ile dünyanın oluŞumuna katkısı olan sevgilerdir. Ve aile çerçevesi dışında kalmakla beraber bu sevgiler şu ya da bu şekilde aile içinde söz konusu olan sevgi ilişkilerinden en azından birini direkt olarak yansıtma özelliğine sahiptirler.
Tanrı merkezlilik amacından saparak, kendine merkezli hale gelmiş, evlilik aile bağı dışında gelişen cinsel ilişkiler ya da bir çocuğun zrarına olabilecek nitlikteki ebeveyn sevgileri gibi sevgiler yanlış sevgiyi temel alır. Gerçek sevgi, kendini başkaları adına feda etmek olarak açıklanabilecekken yanlış merkezli, sahte sevgi, başkalarını kendi egolarınız doğrultusunda feda etmek olarak açıklanabilir. Gerçek sevgi, sonsuz dek sürecek bir tek eşe ve Tanrı merkezli dörtlü durum temelinin oluşabilmesi için bir erkek ve bir kadının birlikteliğine izin verir. Çünkü sevgi, yalnızca tek eşli bir aile düzeni içinde mükemmelliğe ulaşabilir ve insanın varoluş amacını yerine getirebilmesine böylece imkan sağlar. Yanlış merkezdeki sahte sevgi ilişikilerine gelince, onlar, Tanrı'nın yaradılış düzenini ihlal ettiklerinden ötürü sistemli bir şekilde giderek önce bireyleri, sonra aileleri, toplumları en nihayet de milletleri parçalayıp, bütünlüklerini alt üst edecek bir çerçeveye dek hızla yayılabilir.
Çocuklar, ebeveylerinin sevgisine ihtiyaç duyacak bir içgüdü ile yüklü olarak doğarlar. Henüz daha küçükken bilinçleri vermekten çok almaya yönelik olmasına rağmen büyüdük sıra, ebeveynleri, kardeşleri, arkadaŞları ve yaşıtları ile olan iliŞkileri sayesinde almanı yanısıra vermeyi de öğrenirler. Bir erkek çocuğu örneğin, erkek diye nitlendirileceği bir olgunluğa eriştiğinde, kendi gibi olgun bir kadın ile evlilik bağı kurabilecek bir yeterliliğe ulaşır. Bir çift eğer böylesi sorumlu bir karı-koca ilişkisini temel alarak biraraya gelmişse sevgilerini koŞulsuz sunabilecekleri çocuklara sahip olma hakkına da doğal olarak ulaşabilelirler demektir.
Tanrı'nın yaradılışına yönelik olan sevgisi hiç bir koşul aramayan ve karşılık alma beklentisi olmaksızın sınırsızca kendinden veren gerçek bir sevgidir. İnsanlara gelince, ancak böylesi verici bir yaklaşımla sevmeyi öğrendiklerinde tam olarak Tanrı'nın gerçek sevgisini yansıtabileceklerdir. Bu açıdan aile birimi, gerçek ve koşulsuz sevginin gelişebileceği yegane ortamdır. Çünkü ancak gerçek anlamda ebeveynler bu standarttaki bir sevgiyi verebilirler ve gerçek ebeveyn olabimenin tek yolu da Tanrı merkezli bir aileyi kurmaktan geçer.
Yaradılışta Dörtlü Durum Temeli
Yaradılışta, protonlar (özneler) ve elektronların (nesneler), atomları (yeni varlıklar) oluşturma için biraraya gelmeleri; ercik ve dişiciklerin tohum oluşturma için ilişkide bulunmaları, erkek ve dişi hayvanların yavrulama için çiftleşmeleri ve nihayet karı ve kocanın çocuk sahibi olma için sevgide birleŞmeleri hepsi ama hepsi, yaradılışta oluşan dörtlü durum temelleri için verilecek örneklerdir.
Evrenin yapısı incelendiğinde, tüm varlıklarda doğuştan, Tanrı’ya merkez dörtlü durum t emelleri oluşturma tabiatı olduğu görülecektir. Yaradılış hiyerarşik bir düzen içinde yer alıp, bütünlüğünü koruduğu ve de yalnızca insanlar Tanrı'yı anlayabilecek bir içsel kapasiteye sahip olduklarından, tabiat bütünlüğü içinde Tanrı'nın dörtlü durum temelindeki pozisyonu yalnızca insan tarafından temsil edilir. Bu itibarla, Tanrı'nın ifadeleri olma ayrıcalığına sahip olan insanın pozisyonu, insana direkt olarak bağlı bulunmayan varlıklarla karşılaştırıldığında, tabiat hiyerarşisi içinde çok merkezi bir pozisyondadır. Bu hiyerarşik düzen içinde Tanrı'nın her varlık için başnagıçtan beri söz konusu olan amacı, yaradılıştaki tüm dörtlü durum temellerine içinde de söz konusudur.
Tabiatta yer alan insan dışındaki tüm varlıklar, insanın yaşayabileceği bir ortam oluşturma için var olduklarından, hayvan, bitki ve mineral dünyalarının tümüyle insanlar için yaratıldıkları da anlaşılabilir. Yaradılıştaki her grup varlık, kendinden bir üst düzeydeki varlık grubunun varoluş amacına katkıda bulunmak böylece kendi bünyesindeki dörtlü durum temellerini de tamamlayıp, kendi varoluş amacını da yerine getirerek tabiat bütünlüğü içinde işlevini sürdürür. Şöyle ki, sub-atomik parçacıklar atomların, katyon ve anyonlar moleküllerin, moleküller de oluşturdukları varlıkların amaçlarını merkez alarak hareket ederler. Tanrı'nın yaradılış düzeninde, bitki ve hayvanlar, kendilerinden daha üstün düzeydeki varlıklara hizmet verebilme adına yaradılış içinde vardırlar. Örneğin bir besin zincirinde daha alt düzeyde olan bir üst düzeydekinin varlığını sürdürmesine katkıda bulunur. Şöyle ki çeşitli minerallerle zenginleşmiş toprak çimeni besler, çimem böceklerce, böcekler yılan ve kurbağalarca onlar da kuşlar ve küçük etoburlarca yenir, insana gelince o da, kendilerinden faha alt düzeydeki bitki ve hayvanlarca beslenen üst düzeydeki bitki ve hayvanları tüketerek beslenip, varlığını sürdürür. Bu şekilde, insanoğlunun varlığını sürdürmesine olan hayati katkıları ile, bitki ve hayvanlar, yaradılış bünyesinde kendi varoluş amaçlarını da yerine getirirler. Bu sistemin işlerliği ile tabiattaki varlıklar, yalnızca insana bahşedilmiş olan Tanrı ile direkt bir ilişki kurma ayrıcalığına, insana olan katkıları ve insanla olan bütünleşmeleri sonucu dolaylı da olsa ulaşmış olurlar.
Özneler ve nesneler arasındaki verme-alma işlemlerinin amacı, dörtlü durum temelleri yapısı içinde olgun, nitelikli iliŞkilerin yaratılmasıdır. Varlıklar, bütünlüklerini, bu tip temellerin oluŞması aşamasında diğer varlıklarla uyumlu iliŞkiler kurarak tamamlarlar.
Özne ve nesneleri, ilişkilerindeki verme-alma işlemine yeterli kılan enerji, Tanrı kaynaklı Evrensel Kaynak Güç'tür. Bu gücün temeli de destek verdiği yaşam da Tanrı'nın gerçek sevgisidir. Yaradılış sevgi adına var olmuştur ve yalnızca bu gerçek sevginin uygulanışı ile erkek ve kadınlar, gerçek insanoğulları olarak kendi bütünlüklerinde var olan potansiyeli tam olarak kullanır hale gelebilirler. Bu çerçeve içinde aile birimi, insan potansiyelinin tam olarak kullanılabileceği dörtlü durum temelidir.
I Başa dön I Ana Sayfa I E-Posta I Copyright © 1998 DÜNYA BARIŞI İÇİN AİLE FEDERASYONU VE BİRLİK. All rights reserved.