Önsöz
Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Giriş2
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
 İçindekiler
 E-Posta
 Ana Sayfa 
Seyir 
 
 
17   TARİHTEKİ PARALELLİKLER
 
 
 

İBRANİLERİN VE HIRİSTİYANLARIN 400 YILLIK TUTSAKLIK VE EZİYET DÖNEMLERİ
400 YILLIK HAKİMLER VE KİLİSE KONSÜLLERİ DÖNEMİ
120 YIL SÜREN BİRLEŞİK KRALLIKLAR
400 YILLIK BÖLÜNMÜŞ KRALLIKLAR DÖNEMLERİ
210 YILLIK SÜRGÜN VE DÖNÜŞ DÖNEMİ
GERÇEK EBEVEYNLERİ KARŞILAMA İÇİN 400 YIL SÜREN SON HAZIRLIK DÖNEMİ
SONUÇ
 
 
 
 
 


İsa, mesihlik misyonunu tamamlayamadığı halde, Şeytan üzerinde kazandığı ruhsal başarı ile
Tanrı’nın takdir çalışmasında üst bir boyuta ulaşılmasının yolunu açtı. İsa’yı kabul edip, inanan
ilk kesim olan Hıristiyanlar, onun kazandığı zaferin ilk mirasçıları olarak onarım takdirinin
yürütülmesindeki öncü misyonu, bir önceki takdirsel dönemin seçilmiş toplumu olan Yahudi-
lerden devraldılar. İsrail liderleri bir kez İsa’nın mesihliğini reddettiklerinde, gerçek ebeveyn-
ler için gerekli temelleri atmadaki birincil sorumluluk da, Yakup’un fiziksel soyunun temsil-
cileri olan İsrailoğulları’ndan İsa’nın ruhsal soyunun temsilcileri olan ona inananlara aktarıl-
mış oldu.

Böylece Hıristiyanlık, bir önceki takdirsel plan döneminin seçilmiş toplumu İsrailoğulları’nın
gerçek ebeveynlere hazırlık dönemindeki 2000 yıllık hatalarını onarmakla yükümlü kılındı.
Hıristiyanlık, bu merkezi takdirsel rolü üstlendikten sonra, Hıristiyanlık tarihi de tüm insan-
lığa yönelik bir öneme sahip oldu. Ne var ki, Hıristiyanlar, israillilerin daha önce atmış olduk-
ları temeller, artı, bir de, İsa’nın oluşturmuş olduğu bir ruhsal temel avantajlarına sahip bulun-
malarına rağmen, bir önceki takdir döneminde Yahudilerin karşılaşmış oldukları problemlerin
pek çoğu, onlar için de söz konusu oldu. Bu konumuzda da açıkça görüleceği üzere, Hıristiyan
tarihinde yer alan gelişmeler, dikkate değer ölçüde İsrail tarihininkini çağdrıştırmaktadır.
Ancak, gerçek ebeveynler için gerekli süreci kısaltabilecek temelleri oluşturma potansiyeline
bu kadar sahip olmasına rağmen, Hıristiyanlık, İsrail’in yol açtığı takdirsel önemdeki hataların
benzerlerini tekrarladı. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da, İsrail tarihinde yer alan ve altı ana
dönem olarak özetlenebilecek gelişmelerin aynıları, ertelenen takdirsel çalışma ile birlikte
2000 yıl sonra bu kez Hıristiyanlık tarihi içerisinde yer aldı. Onarım takdiri planı içerisinde
tekrarlanan bu benzer gelişmeleri, bu konuda ele alınan İsrail-Hıristiyan tarihleri çerçevesindeki
tarih parallellikleri olarak adlandırıyoruz.

İsrail ve Hıristiyanlık tarihleri arasındaki farkı yaratan en esaslı unsur, İsrail’in misyonunun, gerçek
ebeveynlere milletsel çerçevede hazırlık, temellerini oluşturmaya yönelik olması iken, Hıristiyan-
lığınınkinin, tüm dünyayı, ancak yalnızca ruhsal anlamda, merkez alması idi. Bunun yanısıra,
İsa’yı kabul edip, onun sözlerine uygun bir yaşam sürmeye başlayanlar, daha önce hiç söz konusu
olmayan ama Tanrı’nın başlangıçtan beri tüm insanlık için düşlediği gerçek insan olma başarısına
ulaşmış bu ilk insanın kalp ve ruhsal anlayışının derinliğini ölçü alarak yaşamanın ayrıcalıklarına
da sahip oldular.

İsrail tarihinden büyük bir kesit, Kitab-ı Mukaddes bünyesinde yer almakla beraber, Hıristiyanlık
dönemine ilişkin tarihsel gelişmelere Tanrı’nın takdirsel çalışması perspektifinden yer veren her
hangi bir kayıt bulunmamaktadır. Yeni Ahit, İsa’nın ölümünden sonraki yetmiş yıl içerisinde
yazıldı. Ancak, Tanrı, İsa’dan önceki 2000 yılda nasıl yoğun bir şekilde çalışmalarını yürüttü ise, o
zamandan bu zamana kadarki 2000 yıl boyunca da , aynı taviz vermez kararlılığı ile, insanlığı
onarma çalışmasını sürdürmektedir. Bu takdir çalışmasının son ikibin yıllık dönem içindeki izle-
rine dikkatlı bir inceleme ışık tutacaktır.

İsa’nın yeryüzü yaşamından bugüne kadarki süre içinde yer alan takdirsel nitelikli gelişmelerin de
önemlileri, kuşkusuz Hıristiyanlık ve İslamiyet’in , dünyanın en güçlü dinleri olarak yeşerip,
gelişmeleri oldu. Gerçek olan o ki, her iki inanç sisteminin de , dünya çapında bu denli gelişimle-
rinin ardında, Tanrı’nın kurtuluş takdiri içerisinde hayati öneme sahip olmaları yatmakta idi. Şimdi
ele alacağımız konuda, Hıristiyan tarihinde yer alan ve İsrail tarihindeki gelişmelerle büyük bir
paralellik gösteren önemli takdirsel gelişmeleri incelerken, bir sonrakinde, Muhammed’in ve İsla-
miyet’in, Tanrı’nın merkezi onarım takdiri çalışması içindeki rollerine yer vereceğiz.


İBRANİLERİN VE HIRİSTİYANLARIN 400 YILLIK TUTSAKLIK VE EZİYET DÖNEMLERİ

Mısır’daki 400 yıllık İbrani tutsaklığı, Hıristiyanların 400 yıl, Roma İmparatorluğu altında
çektikleri eziyet dönemi ile paralellik çizer.

Hıristiyanlığın kurucu İsa’nın yaşamı çarmış üzerinde büyük acıler ve eziyetlerle son bulduğu
için, onu ilk izleyenlerin yaşamları da benzer acılarla yüklü oldu. İlk Hıristiyanların büyük bir
çoğunluğu, kimi kez ruhani otoriterle işbirliği yapan seküler güçler tarafından şehit edildi.
İsrail-Filistin’in roma İmapartorluğu’nun bir eyaleti olması, bu yeni inanca hoşgörüsü olmayan
statükocuların pek çok Hıristiyanı çoğu kez en korkunç şekilllerde ölüme yollamaların zemin
hazırladı. İsrail ve Roma’daki yerleşik inançlar, hızla gelişen bu yeni inancın karizmasından ve
gücünden ürkerek, onu sindirebilmek ve yok etmek için mümkün olan her yola başvurdular. Ne
var ki, tüm bu eziyetler, bu yeni inancı çökertip, yok edeceğine,aksine çığ gibi gelişmesine yol
açtı. 325 yılına gelindiğinde, Roma imparatoru Konstantin’in, çarmış üzerindeki mesih vizyonu-
nu görüp, Hıristiyanlığı kabul etmesi ile birlikte, başkent önce Bizans’a, daha sonra da Konstan-
tinopolus’a taşındı. Yüzyılın sonunda ise, Hıristiyanlık, imparator 2. Teodosyus’ın aldığı bir
kararla devlet dini olarak kabul edildi.

Hıristiyanların 400 yıl Roma imparatorluğu altında çekmiş oldukları eziyet dönemi, İsraillilerin
Mısır’da tutsak olarak bulunup, eziyet çektikleri yine 400 yıl süren dönem ile büyük benzerlikler
göstermektedir. Her iki dönemin ortak özelliği, baskı altında tutulmak istenenlerin, inanç ve
geleneklerini korumayı başararak , sonuçta Tanrı’nın da yardımı ile kendilerine eziyet edenler
üzerinde zafer kazanmaları idi.
 

400 YILLIK HAKİMLER VE KİLİSE KONSÜLLERİ DÖNEMİ

400 yıl süren Hakimler dönemi, yine 400 yıl Hıristiyan dünyasına hükmeden Kilise Konsülleri
dönemi ile büyük paralellikler göstermektedir.

İsrail’in, Mısır’da çektiği eziyetler, Musa, İbrani tutsakları özgür bırakmak ve onları vaad edilmiş
topraklar olan Kenan’a götürmek üzere görevlendirilinceye dek devam etti. İsrailoğulları Kenan’a
ulaşmalarının ardından, Yeşu ile başlayıp, Samuel ile son bulan ve 400 yıl süren bir Hakimler
Dönemi yönetimi altında yaşadı. Kenan’daki bu yeni yaşantılarında artık, baskı altında eziyet
gören tutsaklar değil, kendi kurallarını kendi belirleyen bir toplumun üyeleri olarak, tarihlerinde
ilk kez olarak, kendi milli kaderlerine şekil verdiler. Ancak yine de, yalnızca birlik oluşturmadık-
larından değil, Musa yasalarını merkez alması gereken kendi iman yaşantıları ile Kenan halkının
putperest inançları arasında açık seçik bir içsel ayırım yapamadıklarından ötürü, gerçek ebeveynle-
ri karşılamaya hazır bir Tanrı merkezli millet tesis etme yerine, inançlarının ve onca zaman arındırıl-
maya çalışılan soylarının saflığını ihlal edip, merkez misyonlarını göz ardı etmelerine yol açacak biçimde,
din ve kültürlerine Kenanlıların putperest unsurlarının girmesine de kayıtsız kaldılar.

İkinci 400 yıllık Hıristiyan tarihi, yeni yeni hakim pozisyona geçen dinin, Roma imparatorluğu’nun
kalıntıları üzerinde yeni bir uygarlığa çıkış vermesi ile başladı. Hıristiyan misyonerler, büyük bir
cesaretle Avrupa’lı kavimleri, dini, ekonomik ve sosyal temelleri Avrupa uygarlığı bünyesinde yavaş
yavaş oluşturacak biçimde yeni dine kanalize etmeye başladılar.

Aynı dönem içinde,kilise içindeki görüş ayrılıkları ve bölünmelere ve her birinin kendi bölgesinde
ruhani bir etki oluşturduğu kilise konsüllerinin önü alınamaz güç artışlarına da sahne olundu. Kudüs,
İskenderiye, Antakya, Konstantinopolus ve Roma, bu beş konsül merkezleri idiler. Konsüller, tıpkı
İsrail’deki hakimler gibi hem din, hem devlet işlerinde etkin olan otoritelerinin tadını doyasıya çıkardılar.

Ancak, konsüllerin güçleri arttık sıra, birbirlerini bir bütünün parçaları, mesih’in kardeşleri olarak
görecek yerde, birer rakip addetme eğilimine yöneldiler. Konsüllerarası bu rekabet ve ayrılık,
İsrail’deki hakimler döneminin kavimlerarası çekişmeleri ile paralellik göstermekte idi. Bu yöndeki
çekişme, her bir kilise, kendi inançları merkezinde kemikleşen bir teoloji belirledikten sonra, daha
da belirgin hale geldi ve her biririn diğerinin yaklaşımını şiddetle eleştirdiği uç noktalara  ulaştı.
Gitgide büyüyen bu rekabet ortamının ve kiliselerarası güç kavgasının ortasında, Hıristiyanlığın
merkez misyonu ise unutulup, bir kenara atıldı. Kilisenin amacı, gerçek ebeveynlerin karşılana-
bileceği ve böylelikle Tanrı’nın Mutlak Egemenliği’nin başlatılabileceği temellerin oluşmasına
öncülük etmek iken, dışsal değerlere yönelen anlayış eğilimi ile birlikte, bunun gerçekleşmesi için
gereken iman ve saflık olguları göz ardı edildi. Ve bu dönemin başlangıcı öncesinde aziz  Augustine’e
Tanrı merkezindeki bir yeryüzü krallığının müjdesi , vizyon olarak verildiği halde, kilise, bu viz-yonun gerçekleşebilmesi için gerekli yeterli saflık ve anlayıştan maalesef çok uzaklara kaydı.
 

120 YIL SÜREN BİRLEŞİK KRALLIKLAR

Birleşik İsrail Krallığı’nın 120 yıl süren egemenliği, yine 120 yıl süren Birleşik Hıristiyan Krallığı
ile büyük benzerlik göstermekte idi.

Hakimler’in 400 yıllık egemenlikleri sonunda, son hakim Sauel, halkının isteklerini göz önüne
alarak, Saul’ü, İsrail’in ilk kralı ilan etti. Saul’ün misyonu, İsrail’in 12 oymağını, tapınağa ve
Musa yasasına merkezli olarak tek bir krallık altında toplamak idi. Bu Birleşik İsrail Krallığı’nın
öncelikli görevi, İsrail’in yeryüzündeki Göksel Egemenliği yapı taşı olarak, ülkeyi gerçek ebeveyn-
leri karşılamaya hazırlamak idi. Ne var ki yeterince güçlü bir kral olmayan ve Samuel’in desteğini
kazanma yeterliliğini gösteremeyen Saul, misyonunda başarısız oldu ve seküler ve dini otoriteler
arasındaki bu çekişme onun düşüşüne zemin hazırladı. Onun ardından gelen ve askeri gücü ağırlık-
bı bir lider olan Davut’a ise, Tanrı tapınak inşa etme iznini vermedi. Davut’un oğlu Süleyman döne-
minde tapınak inşa edilmesine rağmen, Süleyman’ın, İsraillileri bu tapınak merkezinde toparlayıp,
birleştirememesinden ötürü, onun ölümünün hemen ardından, israil, kuzey ve güney krallıkları
olarak ikiye ayrıldı. Kutsal metin kayıtlarına göre, her biri 40 yıl olmak üzere toplam 120 yıl hüküm
süren Saul, Davut ve Süleyman’la beraber Birleşik Krallık da son buldu.

Hıristiyan Kilisesine gelince, Roma konsülü, ya da diğer adıyla papa, İsa’nın baş havarisi Petrus’un
mirasçısı olması yönü ile diğer kiliselere göre daha merkezi bir role sahiplik iddiasıyla ortaya çıktı.
Ancak bu iddiası diğer kiliseler tarafından destek görmeyince Batı’daki Roma kilisesi ile Doğu
Ortodoks kiliseleri arasında çekişmeler başladı. Bu hizipleşme sonrasında ise, Doğu ve Batı kili-
seleri 1054 yılında mutlak bir şekilde yollarını ayırdılar.

Buna rağmen batı Hıristiyanlığının Papa’ya merkezli nispi birliği (Doğu’nun birbirlerinden tamamen bağımsız dört kilisesinin aksine) Tanrı’nın gerçek ebeveynlere hazırlanmak üzere, birleşik bir Hıristiyan millet oluşturması için gerekli zemini sağladı. Hıristiyanlık bünyesindeki merkezi takdir- sel planın, batı kilisesindeki gelişmelere merkezli olması bu nedenledir. 800 yılında, Papa 3.Leo, Sarlmayn’ı Birleşik Hıristiyan Krallığı’nın ilk kralı olarak atadı. Hedefi, Augustin’in gördüğü, “Tanrı’nın Şehri“ visyonunu birleşik bir Hıristiyanlık olgusu kanalı ile gerçeğe dönüştürmek idi. Böylece, Şarlmayn, Tanrı merkezli Hıristiyan birliği idealinden büyük ölçüde esinlenerek, Doğu Ortodoks kiliselerine birleşme için öneride bulundu. Dahası, alışılmamış bir ileri görüşlülükle, Hıristiyanlık ile, yeni din İslamiyet arasında iyi ilişkiler kurulmasının ardındaki önemi de kavra- yarak, Bağdat’taki yetkililer ile ilk ikili ilişkileri başlattı. Ne var ki, bu uzlaşma rüyası Şarlmayn ile yeterli vizyona sahip olmayan Papa 3.Leo’nun aralarındaki anlaşmazlık nedeni ile gerçeğe dönüştürülmedi. Bu uyumsuzluk, giderek Hıristiyan krallığı bünyesine yayıldı ve Şarlmayn’ın kral olarak atanması sonrasında yer alan 120 yıllık dönemin sonunda, torunlar, krallığı, Doğu Franklar ve Batı Franklar olarak iki bölümü  ayırdılar. Kendi aralarındaki bu iman açmazı ve uzlaşmazlık ile birlikte, Hıristiyanların gerçek ebeveynleri karşılamaya yeterli kılınacakları Tanrı merkezli bir krallık kurulması vizyonu da böylece suya düştü.
 

400 YILLIK BÖLÜNMÜŞ KRALLIKLAR DÖNEMLERİ

Bölünmüş İsrail ve Yahuda Krallıklarının 400 yıl süren egemenlikleri, doğu ve batı olarak
ikiye ayrılan ve yine 400 yıl süren Frank krallıları dönemi ile paralellik çizmekte idi.

İsrail’in kuzey krallığı, kendisine gönderilen peygamberlerin uyarılarını göz ardı edip, tövbe
etmeyi reddettiğinde, Tanrı da onların Asurlular tarafından yok edilmesine seyirci kaldı. Süley-
man’ın İsrail’inin bölünmesinden dört yüz yıl sonra ise, bu kez Tanrı’ya itaat etmeyi redderek
putperest geleneklere bulaşan güneydeki Yahuda krallığı da Babil krallığı tarafından istila
edildi. Tapınak ve Kudüs yıkıldı ve lider pozisyonundaki İsrailliler tutsak alındılar.

Hıristiyanlık tarihinde ise, Birleşik Hıristiyan Krallığı’nın Batı ve Doğu Franklar olarak ikiye
ayrılmaları, aziz Francis D’Assisi ve aziz dominik gibi Tanrı’ya gerçek bir bağlılık gösteren
mistik ve monastiklerin örnek davranışları ile sınırlı kalındığı için, uzun bir çöküş ve ayrılık dö-
nemine çıkış verdi. Söz konusu bu Hıristiyan azizlerin misyonları, İsraillilere gerçek amaçlarını
hatırlatıp, kötü yollarından dönmeleri için yol gösteren İbrani peygamberlerinki ile benzerlik
göstermekte idi.

Ne var ki, Tanrı’nın multak sevgi egemenliğinin tesisi için gerekli temelleri atacakları yerde,
Hıristiyan din liderleri, kısır ruhani tartışmalara bulaşmaktan kendilerini alamayarak, bir bütün
olması gereken kilisenin, göz göre göre , bir çekişme ve uzlaşmazlık batağına gömülmesine seyirci
kaldılar. Batı kilisesi, var olan kötülük olgusuna karşı birlikte ortak bir savaş vermek yerine, doğu
kilisesine ve yeni din İslamiyete sert bir cephe aldı. O kadar ki, Roma’daki papalar, batı Hıristiyan-
larını,Kudüs’ü “ kafir “ Müslümanlardan kurtarma gerekçesi ile haçlı seferlerinde silah kuşanmaya
bile teşvik ettiler. Böylece şövalyeler Kudüs’e gidiş yolları üzerindeki Yahudi yerleşim bölgelerini
ve de Ortodoksluk inancının merkezi Konstantinopolus’taki Aya Sofya’yı bir misyon kılıfı ardında
yakıp yıkıp, dilediklerince at koşturdular. Batı kilisesinin bu içler acısı tutumu, kendilerince haklı
gerekçeler öne sürmelerine rağmen, onların Tanrı merkezlilikten ayrılmalarına ve Şeytan’ın müda-
hale hakkının doğması sonucu büyük bir ruhsal karışıklılık ve çöküş ortamı içine girmelerine zemin
hazırladı.
 

210 YILLIK SÜRGÜN VE DÖNÜŞ DÖNEMİ

Yahudilerin Babil’deki 70 yıllık sürgünleri ve ertesindeki 140 yıl süren Kudüs’e geri dönüp, Tapına-ğı onarmaları olgusu, Papalığın Avignon’daki yine 70 yıllık sürgün dönemi ve bu dönemin ardın-dan Papalığın Roma’da yeniden eski haklarına sahip olacağı 140 yıl süren tartışmalı bir döneme başlanması ile büyük paralellikler gösterir.

Ardarda yapılan uyarılara rağmen Yahuda Krallığı’nın Tanrı’yı yüceltmede başarısız olması, lider-
lik statüsündeki sınıfının, 70 yıl Babil’de tutsaklık altında yaşaması ile son buldu. Bu sürgün dönemi boyunca, İsrailliler, bağışlanmak ve böylece yeniden Kudüs’e dönebilmek için deflarca tövbe ettiler. Babil’de benliklerini ezercesine yaşamak zorunda kaldıkları bu onur kırıcı deneyim, onların yanlış giden şeylerini düzeltmelerine büyük ölçüde yardımcı oldu. Sonuçta ulaştıkları tövbekar tutum, Tanrı-nın onlara özgürlüklerini yeniden sağlamasına ve ülkelerine dönebilmelerine temel hazırladı. İsrail’e dönüldükten sonra, Kudüs ve Tapınak yeniden inşa edildi ve İsrailliler Tanrı ile ilişkilerini bir kez daha onardılar. Gerçek ebeveynlere hazırlık için gerekli son bir 400 yıla da böylece girildi.

Hıristiyan tarihine gelince, Haçlı seferleri, Avrupa’da pek çok can ve mal kaybına yol açtıktan sonra
başarısızlıkla sona erdiğinde, papalığın pozisyon ve kredisi de, ciddi biçimde tartışılmaya başlandı.
Hıristiyanlar, onca zaman yanılmaz olduğuna inandıkları papalık kurumunun Hıristiyanlığı nasıl
olur da böylesi bir felaketler sürecine bulaştırabildiği konusunda büyük şaşkınlığa düştüler. Papalık
kurumunun otoritesinin böylesi bir sarsıntıya uğramasının ardından, papalık, kendi çıkarlarını
ön planda tutan, Frank krallarının himayeleri altında onur kırıcı bir sürgün dönemi içerisine girdi.

1309 yılında, Kral 4. Philip’in emriyle, papalık, Fransa’nın Avignon şehrine taşındı ve yine
kralın insiyatifi ile seçilen 5. Clement, orada Fransız monarşisinin himayesi altında 70 yıl
hiç bir etkinliği olmadan yaşamak zorunda kaldı. Seküler tarihçiler bile, İsrail tarihindeki
Babil sürgünü ile, bu durum arasındaki şaşılacak benzerlikten ötürü bu döneme, Papalığın
Babil sürgünü adını verdiler.

Avignon’daki bu sürgün, Papalık otoritesinin ve prestijinin ayaklar altına alındığı bir dönem
oldu. Papalığın adı, metres tutma olaylarından, gayri meşru çocuklara sahip olmaya ve daha pek
çok tacizler de dahil olmak üzere, bir dizi ahlak dışı olaya karıştı. Habil pozisyonunun temsil
etmeleri gereken dini otoriteler, Kabil pozisyonunu temsil eden Kilise’de doğal olarak Tanrı’ya
hizmet etme amacından çok uzaklara sürüklendi. Avignon’daki sürgünün bitiminin ardından
papalık bünyesinde , bu kez de, bazen iki bazen de üç papanın ekümenlik bir pozisyon edinebilme
adına sürdürdükleri yeni bir tartışma ve görüş ayrılığı dönemi başladı. Sonucta, papalık, acilen
ihtiyaç duyduğu gerekli arınmayı bünyesinde oluşturma başarısını göstermeden, Roma’daki var-
lığını sürdürmeye devam etti.


GERÇEK EBEVEYNLERİ KARŞILAMA İÇİN 400 YIL SÜREN SON HAZIRLIK DÖNEMİ

İsa’nın gelişi öncesinde 400 yıl süren gerçek ebeveynler için global hazırlık dönemi, Hıristiyan
kilisesinin kendisini yenilediği ve  yine 400 yıl süren, gerçek ebeveynler için global hazırlık
dönemi ile de paralellik göstermektedir.

İsrail tarihde olduğu gibi, Hıristiyan kilisesindeki kendini yenileme hareketi de, dinlerin bünyesinde
yanlış giden şeylerden, ki bunlar arasında liderlik pozisyonlarının kötüye kullanılması da vardı, dehşe-te
düşen sağ duyu sahibi reformistler tarafından başlatıldı. Din, olgusunu yenilemek için onun
temellerine inildi. İsrail tarihinde, bu yenilenme hareketi, Tapınak hiyerarşisi içindeki tacizlere
karşı mücadele veren ve halkı Musa yasalarına geri döndüren Ezra ve Nehemya’nın çabalari ile
vücut buldu. Böylece yozlaşmış ruhban sınıfını, Tanrı ile aralarındaki bir kanal olarak görme anla-
yışından uzaklaşan Yahudiler, yasayı bizzat etüt edip, inceleyip,uygulayarak, dolaysız bir biçimde
Tanrı’ya olan yollarını bulabilme şansına sahip oldular.

Hıristiyan tarihinde, Rönesansla beslenen yeni kültür hareketi ile bilinçlenen çok sayıda aydın
düşünceli Hıristiyan, yalnızca ruhani kesimin çıkarlarına hizmet eden kilise dogmalarına savaş
açarak, Kitab-ı Mukkaddes’i bizzat kendileri ütüt etmeye karar verdiler. Pek çok Hıristiyan düşünürü,
kutsal metinlerde yer alan komut ve standartları kilisenin kötüye kullanmasına karşı açıkça cephe alarak
görüşlerini sakınmadan belirtmeye başladılar. Özellikle de hiç bir kutsal metine göre savunul-mayacak
Papa’nın statüsü ve halka endüljans satarak cennette yer sağlayacağı iddiası, tepkilerin odak noktasını
oluşturdu.

Reformistler, halka, kutsal kitabı okuyup, doğru iman standardını kendilerinin bulmaları gerektiğini
öğütlemeye başladılar.

Pek çokları, bu tepkilerini hakla açık bir biçimde ifade etmelerini hayatları ile ödedi. 1517’de , Martin
Luther’in, Papalık endüljanslarını sert bir dille eleştirisini de içeren 95 maddelik bir bildiriyi,
Wittenberg kilisesinin kapısına asması, planlı olmasa da, Roma’ya karşı toplu bir isyanı başlatan
ilk kıvılcım oldu. Protestan reform hareketi ile birlikte, batı Hıristiyanları üzerindeki Roma tekeli
sona erdi. Bu tepkiler ve karşı tepki olarak Roman Katolikliği bünyesinde ortaya çıkan reform hare-
ketleri sayesinde, kilise kurumunun yoğun bir biçimde yanlış öğelerden arındırıldığı ve böylece gerçek
ebeveynleri karşılamaya hazırlanacak 400 yıllık yoğun bir hazırlanma dönemine girildi. 19. Konuda
bunun ayrıntılarına girilecektir.
 

SONUÇ

2000 yıllık Hıristiyan  tarihi, Yahudi tarihinin ana unsurlar göz önüne alındığında adeta bir tekrarı
oldu. Ve Tanrı’nın insanlığa yönelik mutlak amacı olan gerçek sevgi dünyasının gerçekleşmesi için
gerekli temelin atılması amacına büyük ölçüde hizmet etti. İsa’nın ruhsal zaferi ile bağlantılı
oluşan temelin kendisi de ruhsal nitelikli olduğundan, bu idealin, yeryüzünde somut anlamda
ifade bulması ancak gerçek ebeveynlerin gelişi ile sağlanacaktır. Hıristiyanlık dönemindeki
onarım planı, Tanrı’nın takdirsel çalışmasında kilit rolleri olan dini ve politik pozisyona sahip
kişilerin yapmış oldukları pek çok hatalardan ötürü zaman zaman gecikmelere uğramasına rağ-
men inançlı pek çok Hıristiyanın oluşturdukları iman temeli, sonraki kuşaklara gerçekten de çok
zengin bir ruhsal anlayış ve kavrayış zemini olgusunu miras bıraktı.

Protestan reform hareketi, batı Hıristiyanlığının arındırılması için acil ihtiyac duyulan bir hareket
olarak ortaya çıktı. Ve son dört yüz yıl içerisinde dünyanın değişimine yol açan dinamikleri harekete
geçirdi. Bu zaman süresinde, insanlık, İsa’nın ve onarım tarihinde yer almış tüm peygamber ve kutsal
kimliklerin ortak amacı olan çalışmaları tamamlayacak yeni bir Adem ve Havva figürlerini karşılamaya
hazırlandı. Gerçek ebeveynler için dört yüz yıllık son hazırlık dönemindeki gelişmeler 19. konuda
anlatılacaktır. Ancak, daha önce, Hz.Muhammed’in hayatı ve İslamiyet’in Tanrı’nın takdir
çalışmasındaki rolüne yer vereceğiz.

 

 




 I Başa dön I Ana Sayfa I E-Posta I
 
 
Copyright © 1998 DÜNYA BARIŞI İÇİN AİLE FEDERASYONU VE BİRLİK. All rights reserved.