|
İkiye Ayrımış Adem: Kabil, Habil
İman Temeli
Birlik Temeli
Adem’in Ailesinden Alınacak Dersler
Sonuç
Onarım prensipleri, yaşamlarımıza etki eden ve insan öğesinin söz konusu olduğu her alanda işlerliğini korur. O nedenle bireylerin, ailelerin, kavim ve milletlerin kaderlerinin belirlendiği insanlık tarihi içerisinde adeta bir içsel dinamik olarak da yer alır. Bu işlerliğin teorik boyutuna önceki konularda açıklık getirmeye çalıştık.Olayın uygulamada nasıl işleyegeldiğini ise örnekleri ile birlikte bu konumuzda yer vereceğiz.
Adem ve Havva’nın düşüşleri, onca emekle şekillendirilen asal karakterlerinin bozulmasına ve bu iki insanın acı ve zorluklarla dolu istenmeyen bir sürece girmelerine neden oldu. Tanrı ise, tüm olup bitenlerin tek sorumlusu Adem ve Havva’nın kendileri olmasına rağmen, onca umutlar beslediği çocukları pozisyonundaki bu ilk iki insanın için düştükleri duruma kayıtsız kalmayarak, vakit kaybetmeksizin Adem’in aile bünyesinden başlamak üzere onarım çalışmasını başlattı. Dolayısı ile Adem’in ailesi, hem düşüşün yer aldığı ilk aile, hem de onarım çalışmasının başlatıldığı ilk aile oldu. O nedenle insanlık tarihinin yönlendirici dinamiklerinden, onarım prensiplerinin dayandığı yöntemlerin işleyiş şekilleri,öncelikle Adem ailesinde yer alan yöntemler ile paralellik göstermektedir.
İkiye Ayrılmış Adem: Kabil, Habil
Düşüş ertesinde, bir yandan asal tabiatlarının kendilerini Tanrı’ya doğru yönlendiren iyi etkileri, bir yandan da düşmüş tabiatlarının Şeytan’a yönlendirici kötü etkileri arasında bocalayan Adem ve Havva’nın Tanrı’ya direkt karşılık verebilme kapasiteleri de altüst oldu ve nasıl davaranmaları gerektiğini kestiremez hale geldiler. Tanrı ve Şeytan arasında böyle iki arada bir derede kalmaları ve kendilerini yeniden Tanrı yoluna döndürecek bir rehberleri bulunmadığı için de, Adem ve Havva, onarım prosesinin kendi bünyelerinden başlayabilmesi için gerekli Şeytani merkezlilikten ayrılmada yetersiz kaldılar.
O nedenle Tanrı, onarım çalışmasını, ancak Adem ve Havva’nın ikinci kuşağını temsil eden çocukları döneminde başlatabildi. Adem ve Havva’nın doğum sıralarına göre Kabil, Habil ve Şit adlarında üç oğlu vardı. Bunlardan ilk ikisi, onarım şartlarını tesis etmekle yükümlü kılındılar. Bu seçimde Adem’in düşmüş tabiatı: 1) Tanrı’ya itaat eden oğul Adem pozisyonundaki asal tabiat. 2) Tanrı’ya başkaldıran başmelek pozisyonunu miras alan Adem pozisyonundaki günahkar tabiat olarak ikiye ayrılmış varsayıldı. Ve Tanrı Adem’deki bu iki farklı tabiatı, asal tabiatını temsil eden Habil ile Başmeleği temsil eden Kabil birimleri ile ifade etme yoluna gitti.
Adem’in ikiye bölünmüş tabiatının dışsal olarak bu şekilde ifade bulması ile Tanrı, Kabil ve Habil’in, hem Adem ve Başmelek (Hizmetkar) arasındaki ilişkide yer alan hataları onarmaları, hem de kendi benliklerini arındırmaları açısından gereken şartları yerine getirebilmeleri için gereken ortamı hazırladı. Gerçekte her iki oğul da ebeveynlerinden aynı düşmüş tabiat özelliklerini miras almış olmakla beraber, birbirlerini her ne durum söz konusu olursa olsun gerçek kardeşler olarak sevmeyi başardıklarında, sahip oldukları asal tabiat, günahkar tabiatlarının gelişimine set çekip, asal öznelik pozisyonuna yeniden sahip olabilecekti. Öte yandan, düşmüş tabiatlarının kendilerini yönlendirmelerine izin vermeleri halinde ise, Başmelek pozisyonunu temsil eden Kabil, itaatkar Habil üzerinde kontrol sahibi olma arzusu ile düşüşe yol açan hatayı bir kez daha yinelemiş olacaktı.
İlk oğul olan Kabil’in Hizmetkar, ikinci oğul Habil’in ise Adem pozisyonlarında varsayılmaları, Kabil’in ilk doğan çocuk olarak, Havva’nın Başmelek ile gerçekleşen ilk sevgi ilişkisinin ürününü, Habil’in ise, Havva’nın Adem ile yeralan ikinci sevgi ilişkisini sembolize etmesine dayanmakta idi. Tanrı’nın bakış açısından, Havva’nın ikinci ilişkisi, Başmelek ile olan ilk ilişkisine göre daha kabul edilebilir niteliğe sahipti. Çünkü, Havva, ilk ilişkisi ile, hem Başmeleğe kendisi üzerinde egemenlik, öznelik kurma hakkını, Başmelek hiçbir şekilde gerçek anlamda kendisi için bir partner olacak kapasitede olmamasına rağmen, verme hatasında bulundu, hem de Başmelek’ten kendisine de intikal eden düşmüş tabiatları, Adem ve çocuklarına aktardı. Havva’nın ikinci ilişkisinin daha kabul edilebilir olma gerekçesi ise, Havva’nın Başmelek ile ilişkisinin hemen sonrasında, kendisi için Tanrı tarafından tasarlanan eş olan Adem’e dönüş yaparak, Tanrı’nın sevgisini halen kesintisiz alan Adem kanalı ile yeniden Tanrı ile ilişkisini onarabilmek düşüncesi ile Adem’i ilişkiye ortak etme niyeti ile hareket etmesi yatmakta idi. Dolayısı ile Havva’nın Adem ile olan ilişkisi,motivasyonunun iyi olmasından ve de prensip dışı olmayıp, yalnızca henüz olgunlaşmamış bir dönemde yer almış olmasından ötürü, ilk ilişkinin tamamen prensip dışılığına göre çok daha kabul edilebilir bir nitelikte idi.
Öte yandan, düşüşten sonra, Şeytan’ın Adem ailesi bünyesinde Tanrı’nın öznelik pozisyonunu gaspetmesinden ötürü, normalde, Tanrı’nın gerçek yaşam, gerçek sevgi ve gerçek soyunun ebeveynleri kanalı ile doğal mirasçısı ilk doğan oğul olmak durumunda iken, ebeveynlerine intikal eden şeytani yaşam, sevgi ve soyun doğal mirasçısıda yine Kabil oldu. Adem ve Havva, gerçekte bir Hizmetkar pozisyonu olan Şeytan’ın iradesini yerine getirdikleri için, Şeytan, Adem ve Havva’nın düşmüş unsurlara merkezli ilişkilerinin ilk ürünü olan Kabil’i sahiplenme hakkını elde etti. Bu, Şeytan’ın Kabil üzerindeki etkisinin, Habil’dekinden daha fazla olduğu, o nedenle de Kabil’in Tanrı’ya doğru karşılığı vermesinin Habil’e göre daha güç olduğu anlamına gelmekte idi.
Adem’deki karşıt tabiatların bu şekilde, onun iki oğlu bünyesindeki ayırımı ile Tanrı, hem Kabil hem de Habil açısından, Adem ile Hizmetkar arasındaki yanlış merkezli ilişkiyi aslına onarabilmeleri ve de aynı proses içerisinde kendilerinin de miras almış oldukları düşmüş tabiatlardan arınabilecekleri şartları yaratma şansına sahip oldu. Her iki oğul da, ebeveynlerinden aynı düşmüş tabiatları miras almış bulunmakla beraber, birbirlerini prensip merkezinde gerçek kardeşler olarak sevebildiklerinde, tamamen yitirmedikleri asal tabiatları, düşüşle edinilen günahkar tabiatları üzerinde üstünlük kazanabilecekti. Ama öte yandan, kendilerini düşmüş tabiatlarının ayartıcılığına teslim ettiklerinde ise, Başmelek pozisyonundaki Kabil, tıpkı düşüş prosesinde olduğu gibi, Habil üzerinde kontrol sahibi olarak düşüş yöntemini bir kez daha yineleyebilecekti.
İman Temeli
Tanrı’nın Kabil ve Habil’den beklentisi, gerçek ebeveynlerin gelişine bir temel oluşturmak üzere, ebeveynlerinin Tanrı sözüne imanda göstermiş oldukları hatayı onarmak için gerekli bedel şartlarını tesis etmeleri idi. Bu temelin sağlanmasındaki ilk adım ise, bir iman temelinin oluşturulmasıydı. Böylece Tanrı, Kabil ve Habil’den ektikleri ürünün ilk ve en iyi hasadını kendisine sunmalarını istedi, sonuçta Kabil’in sunusu reddedilirken Habil’inki kabul edildi. Tanrı’nın, Habil’in sunusunu kabul etmesi, Habil’in bu çağrıya en ciddi ve özenli karşılığı vererek iman temelini başarı ile attığı ve de ilk ailenin ikinci kuşağından gelen Habil’in, düşmemiş Adem pozisyonunu hak ettiği anlamına gelmekte idi.
Birlik Temeli
Kabil’e gelince, sunusu reddedildiğinde, kardeşinin başarısından rahatsızlık duyup, önünü alamadığı bir kıskançlık nöbetine tutuldu ve de kendisinden küçük olduğu halde, Tanrı’nın, kardeşini takdir etmiş olması olgusunu hazmedemedi. Gerçekte, Kabil’in bu duyguları, Adem ve Havva’dan önce yaratıldığı halde, zaman içerisinde onlardan daha az sevgi aldığı sonucuna varan Başmeleğin duyguları ile büyük paralellik göstermekte idi. Kabil’in, Tanrı’nın sevgisini tekelleştirerek ilk aracı olma ve Habil’e hükmetme arzusu da, yine Başmeleğin Adem ile Havva üzerinde kurmak istediği egemenlik arzusu ile büyük benzerlik içerisinde idi. Kabil, Başmelek’ten miras alınan bu hataları onarmak için, düşmüş tabiatına yön veren dört özelliği, (1) Tanrı’nın bakış açısından değerlendirememe (Habil’i Tanrı’nın temsilcisi olarak kabul edebilmeli idi); (2) kendi pozisyonu kabullenememe (Habil’in Tanrı’ya daha yakın ilişki içinde olmasını kabullenebilmeli idi); (3) asal düzeni tersine çevirme (Habil’in rehberliğinde kendi sunusunu hazırlamalı idi); ve (4) kötülüğü çoğaltma, (aileleri bünyesindeki kötülük olgusuna bir nokta koyup, ebeveynlerinin ve Başmeleğin hatalarını tekrarlamaktan kaçınmalı idi.) onarmak durumunda idi.
Ancak, bu tabiatların üstesinden gelemeyen Kabil, Başmeleğin prensip dışı bir kıskançlık ve öfke duygusunun aynısına kapılarak kardeşini öldürdü. Ve Adem ile Havva’yı ruhsal anlamda öldüren Başmeleğin günahını tekrarladı. Böylece, Kabil, miras aldığı düşmüş tabiatını altedip, düşüş prosesini tersine çevireceğine, aynı ölümcül hatayı yineleyerek günah zincirine bir halka daha ekledi. Oysa ki Kabil’den beklenen, Habil’in başarısını kendi başarısı gibi görüp, onu Tanrı’nın temsilcisi olarak kabul edebilme alçakgönüllülüğünü göstrmesini bekleyen ilahi iradeye saygılı olmak idi. Kaldı ki, Habil’e karşı bağlılık ve sevgisini koruyabildiğinde, Tanrı’nın tüm sevgi ve kutsamalarının aynılarına kardeşi kanalı ile kendi de zaten sahip olabilecekti.
Sonuçta, Habil, iman temelini başarı ile oluşturmasına rağmen, kurulması ancak, Kabil ve Habil arasındaki sevgi ve dayanışma ile mümkün olacak birlik temeli, Adem ailesi bünyesinde, Kabil’in kardeşini öldürmeye dek varan prensip dışı kini yüzünden tesis edilemedi. Oysa ki, Kabil, Başmelek pozisyonunu temsilen, kendi iradesi ile Adem pozisyonunu temsil eden Habil’e boyun eğebilse idi, düşüş prosesi tersine çevrilecek ve de düşmüş tabiatlardan arınma sonucu, düşüş olgusu daha ilk aile bünyesinde onarılabilecekti.
Kabil’in davranışı, Şeytan’ın iradesinin bir uzantısı olmakla beraber, her şeyin yaratanı Tanrı’nın tüm varlıklar üzerinde bir sonuç egemenliği hakkı bulunmasından ötürü, Şeytan, yaradılış birimlerine her şeye rağmen, ancak belli sınırlar içerisinde zarar verip hak iddia edebilir. O nedenle Şeytan’ın, Tanrı’nın ideal dünya olgusuna yönelik asal planına zarar vermesi ve de Tanrı’nın ideal bir dünya yaratma çabalarının sonuca ulaşmasına engel olması sonuç itibarı ile mümkün değildir.
Sonuçta, Kabil, Şeytan’ın iradesine boyun eğip Habil’i öldürdükten sonra, Tanrı, Kabil ve Habil’e alternatif olarak onarım çalışmasına başlayabilmek için bu kez, Adem ve Havva’nın üçüncü oğulları Şit’i seçti. Böylece Şit, Tanrı’nın, Adem ailesi’nin yerine, onarım planını yürütmeye karar verdiği ailenin bağlı bulunacağı soyun atası oldu.
Adem’in Ailesinden Alınacak DerslerKabil’in, Habil’i öldürmesi ile birlikte, Adem’in ailesi, içinden çıkılması güç bir günah batağına saplandı. Daha sonra sıklıkla görülecek olan zina, cinayet gibi günah zincirinin en uç noktalarını oluşturan eylemlere Tanrı’nın dünyasını cehenneme çevirenler, hep Adem’in kan bağından çıkış bularak, dünyaya yayıldılar. Adem ailesinde yer alan sorunların tümü, bugün de, dünyanın boğuştuğu temel sorunlar olarak varlıklarını sürdürmekteler. O nedenle, Adem ailesindeki düşüş prosesi, düşmüş tabiatın ebeveynlerden çocuklara geçişi de dahil olmak üzere, aşağıda sıralanan takdirsel öneme sahip pek çok dersi içermektedir.
1- Düşmüş tabiat, Adem ve Havva’nın bünyesinde çok derin kök saldığı ve onlara Tanrı’yı bilekten uzaklara sürüklediği için kurdukları aile birimi de doğal olarak gerçek sevgi unsurundan yoksun idi. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da, ancak ahlaken çok düşük seviyeli ailelerde söz konusu olabilecek kardeşin kardeşi öldürmesi olayı, Kabi’in Habil’i öldürmesi ile birlikte ilk kez bu ilk aile bünyesinde yer aldı.2- Yine Adem ailesi incelendiğinde, düşmüş tabiatların gelecek nesillere aktarılıroldukları da görülecektir. Adem, Havva, Kabil, Habil ve Şit’in her biri de, asal tabiatlara sahip yaratıldıkları halde, Adem ve Havva Tanrı iradesini bir kez ihlal edip, Tanrı karşıtı sevgi ilişkisine merkezlendiklerinde, prensip dışı bu davranışları, çocukları tarafından da miras alındı ve Şeytan’a merkezli, bencil sevgileri, bu çocuklar ve soylarını sürdürecek diğerleri için de örnek alacakları bir standart oluşturdu.
Başmelek, Adem ailesinin bireylerine gerçeği öğretme ile yükümlü olduğu pozisyonu terk edip, ebeveynleri, Tanrı yerine Şeytan’a baş eğdiğinde, çocuklar için de , Tanrı hakkında onlara doğru eğitimi verip, O’na karşı olan sorumluluklarını nasıl yerine getirebileceklerini öğretebilecek kimse kalmadı. Onlar için artık, ebeveynlerinin sahip oldukları düşmüş yaşam standardından başka örnek alacakları bir model bulunmamakta idi. Bu sonra, zaman içinde giderek tüm insanlığın sorunu haline geldi. Kuşaklar, birbiri ardınca Tanrı’nın iradesinin ne olduğunu anlayamadan yaşamaya başladılar.3- Erkek ve kadın, evlilik bağı altında kutsanacak olgunluğa ulaşmadan önce birbirleri ile kardeşçe bir ilişki sürdürmek durumundadırlar. Adem ve Havva da ancak mutlak olgunluğa ulaştıktan sonra evlilik kutsamasında birleşmelilerken, düşüş olayı, onların saf kardeşlik duygularına zarar verdi. O noktadan sonra, kendine merkezli, kirli sevgi standartları, çocukları Kabil ve Habil tarafından da miras alındı ve kardeşin kardeşi öldürmesine dek varan bir sevgisizlik süreci başladı. Kabil ve Habil, bu anlamda, düşmüş insanlık ilişkilerini sembolize etmekte idiler. Tüm insanlar, birbirleri ile ilişkilerinde kimi kez iyi, kimi kez kötü pozisyonlara sahip bulunabilirler. Ancak hangi pozisyonda olurlarsa olsunlar, kendilerinden beklenen, tek bir ortak ebeveynimiz olan Tanrı’nın çocukları olarak gerçek kardeşlik ilişkilerini tesis edebilmeleridir.
4- Gerek Kabil, gerekse de Habil birimler, Adem ve Başmelek arasında kurulması gereken asal düzenin onarımı için kendilerinden beklenen sorumlulukları yerine getirme durumundadırlar. Bu çerçevede, Kabil, Habil’le bütünleşmek için çaba göstermeli, Habil de, Kabil’e gerçek bir sevgi ve geri alma hesapları yapmadan karşılıksız vermekle, onun kendisini Tanrı’nın temsilcisi olarak kabul edebileceği zemini hazırlamalıdır.
Kabil ve Habil birimler, uzlaşma için ancak böyle samimi çaba göstermeyi başardıklarında , her ikisinde de var olan düşmüş tabiatların onarımı mümkün olabilir.
5- Tanrı’nın, Kabil’e ve Habil’e duyduğu sevgi derecesi eşittir. O nedenle her iki birimin onarımı ve de Tanrı’nın mutlak, sürekli sevgisine merkezlenebilmeleri, ancak iman ve birlik temelinin başarı ile atılmasına bağlıdır. Habil’in, Kabil olmadan onarılması ve cennet diye adlandırılan yüksek seviyeli ruh alanına ulaşabilmesi mümkün değildir. Günahlı insanların arınmaları, yalnızca birlik temelinin tesisi ile söz konusu olabilir. Birlik temelinin tesisi ise, Kabil, Habil pozisyonlarındaki en az iki birimin uzlaşmasını gerektirir. Kabil ve Habil, düşmüş eğilimlerinin üstesinden gelip, bir sevgi ilişkişine girmeyi başardıklarında, her ikişinin de arınabileceği temel oluşur. O nedenle Habil pozisyonundaki bir insan, iman temelini tesiste hangi şartları yerine getirirse getirsin, sevginin boyutu, Kabil pozisyonundaki birimi kucaklayabilecek derinlikte değil ise, bünyesinde köklü bir değişim oluşamaz. Göründüğü gibi, sadece kişisel çerçevede sınırlı bir Tanrı’ya bağlılık ve iman unsurları, onarımın tamamlanabilmesi için tek başlarına yeterli değillerdir. Karşılık beklemeksizin başkalarını sevgi verme ve hizmet anlayışı ile de desteklenmelerı gerekir. Kabil ve Habil pozisyonları, onarıma katkılar paralelinde, zaman ve şartlara göre değişkenlik gösterebilir. Kişi, taraf olduğu ilişkinin yapısına göre kimi kez Habil, kimi kez Kabil pozisyonunda yer alabilir.6- Kardeşlik ilişkileri simgeleyen Kabil-Habil ve eşlerarası ilişkileri simgeleyen Adem-Havva birimleri arasındaki ilişkilerin onarımı, genelde dünya barışının sağlanabilmesi için de anahtar temellerdir. Bireyler, aileler, toplumlar, milletler ve bloklar arasında yer alan çatışmaların her biri, gerçekte, Adem’in aile bünyesinde yer alan çatışmaların birer uzantısıdırlar. Tüm çalışmaların onarım noktası ise, Kabil-Habil taraflarını simgeleyen birimlerin, Tanrı iradesi merkezinde uzlaşmalarından geçer. O nedenle, Kabil tarafın, gönüllülükle Habil tarafının sevgi çağrısına karşılık vermesi ile oluşacak birlik temeli, düşman taraflar arasında barışın sağlanabilmesi için de örnek alınması gereken bir ilk kuraldır. Bu temel, farklı birimler bünyesinde bir kez oluşturulduğunda, gerçek ebeveynlerin gelişi ve de Adem-Havva pozisyonu ilişkilerininde onarılabileceği temel hazırlanabilir. Ve bir kez kadın-erkek arasındaki gerçek sevgi temeli atıldığında da, bireylerin, ailelerin, milletlerin ve en nihayet tüm dünyanın onarılabileceği yeni bir soyağacı ile birlikte dünya, tüm Kabil-Habil çatışmalarından arındırılabilir. Gerçek bir barış dünyasının tesisinden de, ancak bu noktadan sonra söz etmek mümkün olabilir.
7- Kabil’i simgeleyen birimin Tanrı’ya dönüş yolu Habil birimden geçer. Bir uşağın efendisinin kalbini kazanmasının en kestirme yolu, nasıl o efendinin çocuğunu, ona layık bir biçimde eğitip, efendinin hayallerinin gerçekleşmesine yardımcı olmaktan geçerse, Adem’i temsil eden bir Habil figürün oğulluk pozisyonunu elinde tutabilmesi de , Tanrı’ya kayıtsız şartsız itaat edip, kendini başkaları için fedaya hazır bir kalbi barındırmaktan geçer. İnsanlar, Tanrı’nın ilgi ve sevgisine ulaşabilmenin en kestirme yolu olarak kendi Habil figürlerini arayıp, bulmak durumundadırlar. Düşmüş dünyamızdaki ana Habil figür, onarılmış Adem pozisyonunu temsil eden ve gerçek bir anne figürü ile birlikte, gerçek aileyi kurmakla yükümlü gerçek babadır. İnsanlık Tanrı’ya mutlak dönüşünü, ancak bu günahtan tamamen arınmış gerçek ebeveynler kanalı ile tamamlayabilir. Tanrı, Kabil figürünü, Habil figürü aracılığı ile kutsar. Çünkü, onarım süreci boyunca Tanrı, ancak diğerine göre daha iyi olan taraf ile çalışmalarını yürütebilir. Kabil, Adem ve Havva’nın Tanrı’ya itaatsizliklerinin bir ürünü addedildiği için, Tanrı, kutsamasını direkt olarak ona verirse, sanki düşüşün kendisini kutsayıp düşmüş ilişkilere bir kalıcılık değeri kazandırıyor olacağından, onarım süreci boyunca çalışmalarını diğer tarafa göre daha iyi olan Habil birim aracılığı ile yürütmek zorundadır. Tanrı, Habil birimi iyiliğin temsilcisi olarak kutsar, Kabil birim de bu kutsamaya Habil birim ile oluşturacağı birlik ile ulaşır.
8- Adem’in ailesi, ilk düşmüş aile örneği olduğu için, dünyada yer alan her kötülük olgusu, Adem ailesi bünyesinde yer alan bir ya da daha fazla düşmüş tabiatı da bir şekilde mutlaka yansıtır. İnsan ilişkilerindeki tüm ayartmaların gerisinde, dikkat edilirse, Adem, Havva ve Başmelek arasında söz konusu olan benzeri motifler bulunmaktadır. İnsanların iyi bir yaşama sahip olma yolunda karşılaştıkları tüm çatışmalar, ilk atalarından kendilerine miras kalan, düşmüş eğilimlerden kurtulmaya yönelik çatışmaların birer uzantısıdırlar. Kişi, Adem ailesinde olup, bitenleri anlamakla, insanlığı batağa sürükleyecek benzer hataları yapmanın önünü alabilir. Her düşmüş insan, Adem ve Havva’da olduğu gibi, sahip bulunulan pozisyonları, prensip dışı sevginin ayartıcılığına kapılarak terk edebileceği denemelerden geçebilir. Ayartma ve günah olgularının kaynağının araştırılıp, onlara hangi silahlarla karşı konulup, üstelerinden gelinebileceğinin anlaşılmasında o nedenle büyük fayda vardır
9- Şeytan’ın en büyük gücü, görünmez olmasında yatar. Yalnızca fizik duyuları ön planda olan ve yeryüzü boyutları ile sınırlı insanların, Şeytan’ın somut bir gerçek olduğu olgusuna inanabilmeleri oldukça güçtür. Örneğin, Kabil’in fizik duyularına bağımlı bir insan olarak, kardeşine duyduğu öfkenin ardındaki Şeytan olgusunu gözden kaçırdığı su götürmez bir gerçektir. Düşmüş insandaki tabiat, görünmez olan Şeytan’ın, kin, nefret, öfke, şehvet ve şiddet gibi duyguları körükleyip çalışabilmesi için uygun zeminlere sahiptir. Şeytan, Adem’in ailesinin bir devamı olan tüm insanlık üzerinde de çok güçlü etkilere sahiptir. İnsanlar, o nedenle, ancak kendi iç benliklerindeki bu zeminin varlığını anlayabildikten sonra, yaşantılarındaki şeytani etkilere karşı koyacak önlemleri alabilirler.
Sonuç
Adem’in ailesinin Tanrı’ya yabancılaşması, Kabil’in Habil’i öldürmesi ile birlikte doruğa ulaştı. Habil’in öldürülmesi, düşmüş tabiatın onarımı yerine, Başmeleğin ölümcül hatasının daha da güç kazanan bir trajik tekrarı oldu. Sonuçta, Habil ve Kabil, birlik temelini oluşturamadıkları için, onarım takdiri çalışması da, daha sonra Tanrı’nın çalışmasına imkan sağlayacak benzer şartların oluşacağı bir zaman dilimine dek ertelenmek durumunda kaldı.
İnsanlar, Adem’in aile bünyesindeki asal yaradılış prensiplerini ihlal eden hataların kapsamını daha çok anladık sıra, yeryüzündeki kötülük olgusunun kaynak nedenleri de daha iyi anlaşılacaktır. Bugün insanlık, ilk aile biriminden miras alınan prensip dışı kurallar merkezinde, bireyler, topluluklar ve milletler olarak, Adem ve Havva’nın aile biriminde yer alan günahları tekrarlamaya halen devam etmektedir. O nedenle kötülük olgusunun tam olarak insan yaşantısından silinip, atılabilmesi, ancak kötülüğün kaynak nedeni yeterince anlaşıldığında mümkün olacaktır.
Düşmüş tabiatın kalıtsallık özelliği, Kabil ve Habil’in, ebeveynlerinin benzeri özellik yapıları ile doğup, onların hatalarını tekrar etmeleri ile birlikte yerleşiklik kazandı. Adem ve Havva’nın soyları, çocukları tarafından da arındırılamadığı için, Tanrı’nın, yeryüzünde kendisini temsilen onarım çalışmasını yürütecek uygun bir aileyi seçeceği zamana dek, bu soyun devamında gelenler, büyük bedeller ödemek zorunda kaldılar. Sonuçta, Adem ailesinin iki kuşağının hatalarını onarımak üzere seçilen bu aile, Şit’in soyunun devamında gelen Nuh’un ailesi oldu. Nuh’un ailesinin, takdirsel plan içindeki rolünü gelecek konumuzda ele alacağız